Matematik
bilimin (astronomi, fizik, kimya ve biyoloji) gelişmesine her dönem katkı
sağlamıştır. Fakat bu ilişki tek yönlü
değildir. Bilimdeki gelişmeler de matematiğin gelişmesine neden olmaktadır.
Örneğin: 17. yüzyıl başlarında, gökcisimleri yörünge hesapları sırasında,
mevcut matematik bilgiler, astronomlar için yeterli olmamıştır. Netice
itibariyle de astronomların zorlamaları sonucu, matematikçiler tarafından,
diferansiyel denklem kavramları ortaya konmuştur.
Kalkülüs (Latince calculus saymak ya da hesap yapmak için kullanılan çakıl taşı anlamına gelir), matematiğin bir alt dalı olan matematiksel analizin giriş kısmıdır. Özellikle mühendislikte tüm modellemenin temeli ve fiziksel olayları matematiğe çevirmenin dilidir. En tabi haliyle gözlenmek istenen değerler örneğin; uzaysal değerler zaman, konum, hız, ivme veya termal değer sıcaklık gibi "değişkenlerin" belli fiziksel kurallar yardımıyla onları değiştiren başka ölçülebilir değerlere göre en basit tanımla "artış" ve "azalışlarını" yani birbirlerine olan bağlantılarını inceler. Fonksiyon, limit, türev, integral, diziler, seriler vb. konuları içerir. Kalkülüs; cebir, trigonometri ve analitik geometri konularının üzerine inşa edilmiştir.
Antik Mısır’da Mısırlılar orantıları biliyor, üçgen ve yamukların yüzölçümlerini yaklaşık olarak hesaplamaya yarayan formüller kullanıyorlardı. Rhind (Ahmes) papirüsünde bir tarlanın yüzölçümünün nasıl bulunduğuna dair etraflı malûmat verilmektedir.
Birinci grup olarak belirttiğimiz; Eski Yunan (Antik çağ, Grek) matematikçileri; M.Ö. 8. yüzyıl ile M.S. 2. yüzyıl arasında, ikinci grup olarak belirttiğimiz Batı Dünyası matematikçileri ise, 16. ile 20. yüzyıl arasında yaşamışlardır: Burada akla şöyle bir soru gelmektedir. 16. yüzyıldan önceki zaman içerisinde matematik konularında hiç bir araştırma ve çalışma olmamış mıdır? Özellikle, islamiyetin ilk yılları olan 7. yüzyıl ile 16. yüzyıl arasında yaşamış olan Türk-İslam Dünyası matematik bilginlerinin varlığı ve çalışmaları görmezlikten gelinmiştir.
Gerçek olan şu ki; Türk-İslam Dünyası matematikçileri, yukarıda birinci grup
olarak adlarını belirttiğimiz Eski Yunan bilginlerinin ortaya koyup, yeterli
çözüm getiremedikleri, matematik sorunlarına yeni çözümler getirdikleri gibi,
bu bilime yeni sistem, kavram ve teorem kazandırmışlardır. Bu başarılarının
sonucu bugünkü ileri matematiğin temelini atmışlardır. Her ne kadar, Batı'lı
bazı bilim tarihçileri, Eski Yunan matematiğini geliştirmiş olmakla vasıflandırıyorlarsa
da, son yüzyıl içinde yapılan araştırmalar, bu hükmün temelinden yanlış
olduğunu ortaya koymuşlardır.
Ülkemizde, evrensel nitelikteki kendi alimlerimizin bilimsel yönlerine gereken ve yeterli önem verilmezken; Batı'da, özellikle son yüzyıl içerisinde, bilginlerimize ait yüzlerce cilt eser ve makalelerin yayınlandığı, hatta bu bilginlerimiz için, yaşadığı yüzyıllara adlar verildiği ve anma törenleri düzenlendiğini görmek mümkündür. Bunlardan birkaç örnek vermek gerekirse; dünyada ilk cebir kitabı yazanın Harezmi (Harezm 780-Bağdat 850), trigonometrinin temel bilginlerinden olan sinüs ve cosinüs tanımlarını (birim çemberde) ilk açıklayan el-Battani (Harran 858-Samarra 929) , tanjant ve cotanjant tanımları ile ilgili temel bilgileri Ebu'l Vefa (Buzcan 940-Bağdat 998), Pascal'a (Blaise pascal 1623-1662) izafe edilen ve cebirde önemli kuralları ihtiva eden "Binom Formülünün" Ömer Hayyam'a (1038-Nişabur 1132) ait ve Kepler'in (Johannes Kepler 1570-1630) araştırmalarına rehberlik edenin İbn-i Heysem (Basra 965-Kahire 1039) olduğunu belirtebiliriz. Ayrıca Sabit bin Kurra (Harran-826-Bağdat 901) için "Türk Öklid'i" bilim dünyasının en büyük alimi, Beyruni (Bruni) (Ket 973-Gazne 1052) için "Onuncu Yüzyıl Bilgini", ünlü Türk hükümdarı Uluğ Bey için "On Beşinci Yüzyıl Bilgini" öğrencisi Ali Kuşçu için "On Beşinci Yüzyıl Batlamyos'u" dendiğini de belirtmek mümkündür.
Yukarıda sadece birkaçının adını belirttiğimiz 8. ile 16. yüzyıl Türk-İslam
Dünyası alimlerinin eserleri, Batı'da "Tercüme Yüzyılı" olarak
adlandırılan 12. yüzyıl başlarından itibaren, önceleri zamanın bilim dili olan
Latince'ye, daha sonradan da, öteki Batı dillerine çevrilmiştir. Çevrilen bu
eserlerin asılları ise, Doğu Yazma Eserleri ile zengin olan Avrupa
kütüphanelerinde muhafaza edilmekte ve hala, ilgili bilim adamlarının elinde,
gerektiğinde temel müracaat kitabı, ya da kaynak eser olarak
değerlendirilmektedir.
Fen bilimlerinden olan; fizik, kimya ve astronominin varlığı düşünüldüğünde, bu bilimlerde temel özellik, gözlem ve deneye dayalı, aynı zamanda da ölçülebilir olmasıdır. Halbuki matematik, soyut bir dal olarak temel konusu da sayılar ve çevremizde gördüğümüz şekillerdir. Matematiğin bilimden farklarını ise, şu şekilde sıralamak mümkündür: Sembol ve şekiller kullanılır, uygulama alanı geniş, soyut ve kesin sonuç esasına dayanır, kesin teoremleri vardır, kesin sonuç verir, birbirine bağımlı olarak sürekli gelişme gösterir ve gelişmeleri birbirini tamamlar.
MATEMATİĞİN
ÖNEMİ
MATEMATİK VE BİYOLOJİ
(BİYOMATEMATİK)
Matematik ve biyoloji yan yana düşünülmesi zor olan iki kavramdır. Ama gel gör ki dağ dağa kavuşamasa da iki zıt bilim birbirine kavuşabilir. Biyoloji aslında deneysel bir bilimdir, yani hipotezlerini doğrulamak için deneye ihtiyaç duyar. Ama biyoloji sadece deneyden ibaret de değildir. Deneyle ilgilenen kısma “Deneysel Biyoloji”, teorilerle ve bizim de konumuz olan matematiksel biyolojiyle ilgilenen kısma da “Kuramsal / Teorik Biyoloji” denir.
Biyomatematik, aslında matematiksel modellemeler, soyutlamalar ve teknik analizlerin yapıldığı “Uygulamalı Matematik”in bir alt dalıdır. Deneysel biyolojinin yetersiz kaldığı ya da saha çalışmalarının bazı sebeplerden ötürü imkânsız olduğu durumlarda matematik imdada yetişir. Biyolojik bir süreçle ilgili bilgi edinmek istediğimizde o sürecin olup bitmesini beklemek zorunda değiliz. Sürecin değişkenlerini belirledikten sonra matematiksel modelleme teknikleri, diferansiyel denklemler, çizge kuramı, istatistik gibi matematiksel oyuncaklar sayesinde ve biraz da bilgisayar teknolojilerinin yardımıyla zamanı ileri geri sararak o süreçle ilgili her türlü bilgiyi bazen deney sonuçlarından daha kesin bir doğrulukta öğrenebiliriz.
Matematik,
biyoloji tarihinde ilk defa 1760 yılında çiçek hastalığının matematiksel
analizinde İsviçreli bilim adamı Bernoulli tarafından kullanılmıştır. Zaten 17.
yüzyıldan itibaren matematik pek çok bilim dalının yardımına koşmaya
başlamıştı. Takip eden yıllarda daha pek çok salgın hastalığın (grip, sıtma,
tüberküloz…) modellemesi de çeşitli matematikçiler tarafından yapılmıştır. Bu
tür hastalıkların incelenmesi, saha çalışması yapılamayacak kadar pahalı ve
bazı durumlarda da bilimsel etiğe aykırı olduğu için sadece modelleme ve
simülasyon teknikleri ile yapılabilmektedir. Ayrıca işin içinde çok sayıda
nüfus istatistiği ve biyolojik sistem karmaşası vardır ki deney sonuçlarıyla
bilgi edinmek neredeyse imkansızdır. Bu yüzden matematiksel yöntemler ve
bilgisayar teknolojileri salgın hastalık araştırmalarında en sık kullanılan
metodlardır.
Matematik, yeni bilgileri elde etme, bu bilgileri
açıklama ve gelecek kuşaklara aktarma yolunda güvenilir bir araçtır.
Matematiğin
ana dalları genel hatlarıyla şunlardır: Soyut Cebir (cebir, vektör uzayı,
modüller, alanlar, halkalar), Analiz (özellikle dizilerin limiti), Topoloji,
Mantık, Sayılar Teorisi (tam sayıların işlemleri), Grup Teorisi (grup bir küme
ve onun üzerine tanımlı bir işlemden oluşmaktadır), Türev, Olasılık, Kompleks
Fonksiyonlar Teorisi.
Bilgisayar
bilimi ise bilgileri algoritmik bir yapıyla ifade ederek kompleks sistemleri
formülize eder ve başlıca iki alan etrafında toplanır: Kuramsal ve uygulamalı
bilgisayar bilimleri. Kuramsal bilgisayar bilimi; veri tabanı, algoritmalar,
programlama dili ve hesaplama kuramı etrafında şekillenir. Uygulamalı
bilgisayar bilimi ise yapay zekâ, bilgisayar mimarisi, kriptografi, bilgisayar
grafikleri, bilgi bilimi, hesaplama bilimi ve yazılım mühendisliği üzerine
yoğunlaşmaktadır.
Peki
bilim dünyasının iki temel taşı olan matematik ve bilgisayar biliminin birbiri
ile ilişkisi nedir? Hangi alanları ortaktır, hangi konuları ortak bir payda
üzerinde kesişmektedir ve birbirlerine nasıl yarar sağlarlar?
Pisagor
teoremi: Bu
temel teoreme göre bir dik üçgenin kısa kenarların karelerinin toplamı her
zaman hipotenüsün karesine eşittir. Bu teorem, haritacılık yönteminde
uzaklıkların hesaplanmasını kolaylaştırır.
Fourier
dönüşümü: Sinyallerin
içindeki bilgilerin elde edilmesi için kullanılan önemli bir yöntemdir. Bu
yöntemle bir sinyal kosinüs ve sinüs bileşenlerinin toplamı olarak ifade
edilebilir. Bu dönüşüm sayesinde karmaşık şablonlar basitleştirilebilir ve
analiz edilebilir. JPEG resmi 8x8 piksel bloğuna ayırır ve her bir blok Hızlı
Fourier dönüşümü hesaplaması yapar. Bu şekilde, Fourier dönüşümü bilginin JPEG
formatında saklanabilmesini sağlamaktadır.
Navier-Stokes
Denklemi: Newton’un
ikinci yasasını akışkanlara uygulayarak onların davranışlarını belirtir. Hemen
bir hatırlatma yapalım, Newton’un ikinci yasası F=m.a denklemi ile ifade
edilir. Bu denklem ile akışkanlar mekaniğinin kullanıldığı her alanda ilerleme
kaydedilmiştir. Akışkanlar mekaniğinin en bilinen kullanım alanı otomobil
sektörüdür. Arabaların otomatik viteslerinin, ısıtma ve klima sistemlerinin,
hatta yağlama sisteminin tasarımında kullanılmaktadır.
0 Yorumlar